
Mülteciler ve Turistler
Bu iki kavram, çok farklı insan gruplarını tanımlıyor. Anlamları, amaçları, hissedişleri tamamen birbirinden ayrı… Bir başka perspektifle ele alırsak, bu iki kavram, bir yerden bir yere gitmek fiilini gerçekleştirmiş ya da harekete geçmiş birey ve kafileler için kullanılıyor. Fakat aralarındaki mânâ ayrılığını meydana getiren şey, ‘gitmek’ eylemini harekete dökerken kalp ve ruh üzerinde bıraktığı izler…
‘Mülteci ve turist’ kavramları arasındaki en can alıcı ayrılık bunlar da değil!
Bu iki ‘yaşamak’ arasındaki aşılmaz uçurumlarda daha da derine gitmeden evvel, ev sahiplerinin bir kısmı üzerinde yarattığı duygu durumuna da göz atmak gerekiyor. Bahsi geçen kavramlar bir ‘yaşamak’ hevesi ve bir ‘yaşamak’ ümidi sonuçta. Hatta bu kavramlardan birinde ‘yaşamak’ salahiyeti, ümitten ziyade ‘lüks tüketim’ kapsamına giriyor.
Peki, ev sahibi ne hissediyor?
Hiç kavramların birbiriyle ilişkisine girmeden, mülteciye ve turiste ev sahipliği yapanlarda meydana gelen algı ve duygu-durum başlıklarını ele almak istiyorum. Çoğaltılabilir olmakla birlikte; sevgi, nefret, kayıtsızlık, hoşgörü, bencillik, üzüntü, sevinç, kabulleniş, mücadele vb. Ne kadar da insana ait görünen bu hisler, durum ve olguya göre değişebilen sıfatları giydirebiliyor üzerimize.
Toplumsal bir konuyu ele alırken çok da özele girmek mümkün değil. Tutarlı ve geçerli bir ispat yolu değil her şeyden önce… Durumu daha anlaşılır ve kabul görür bir şekle sokmak için en genel algılardan yola çıkmalı. Ben de öyle yapacağım. O zaman en genel algıda mülteci ve en genel algıda turist ne ifade ediyor? Her kelimenin bir anlamı, bir açılımı var. İltica eden, sığınan, sığınmacı anlamında mülteci; gezen, seyahat eden, gezgin, seyyah anlamlarında turist. Tamam… Anlamları hallettik! Peki ya algı? Hiçbir duyguya temas etmeden, en genel ve kitlesel algıda mülteci, hayatta kalmaya çalışan insanları çağrıştırıyor. Turist ise refah düzeyi yüksek, zaman hazinesine sahip ve güleç bir grup olarak sıklıkla tahayyülde yerini alıyor. Elbette bu algılar, bahsi geçen kavramların edilgen ve etken öznesindeki öznel durumlar hesaba katılmadan, genelleme bir bakış açısında geçerliliğini koruyabilir. Bir insan ve bir grubu konunun nesnesi hâline getirirsek tüm algı ve duygular birbirinin zıttı olacak kadar yer değiştirebilir. İşte bu sebeple, tüm toplumsal olgular için en genel kanaat, en akla yatkın yol haritası olacaktır.
Turistler güleç yüzlü ve ev sahibinde tebessüm uyandıran bir toplulukken; mülteci ümitsiz bakışlara sahip, yorgun ve ev sahibinde en basitinden bir kayıtsızlık duygusunu uyandıran insan toplulukları…
Fakat aralarındaki en can alıcı ayrım ne?
Sığınmak, mecburiyetten doğan bir eylem. Gezmek ise kişinin tüm yetkinliğini, ayrıldığı ve ulaştığı, üzerinden geçtiği adreslerde hissettirdiği keyfi bir hareket. İkisi de zaman zaman nefes almaya yakın bir gereklilikle açıklanabilir. İkisi de özgürlük denilen hazinenin içinde bir mücevher olabilir. İkisi de şahit olanların saygıyla anması gereken bir tercih kapsamındadır. Bir başkasının hak ve hürriyetine aksi tesirde bulunmadığı sürece, mecburiyetler de kişisel tercihler de en azından karşısında nötr bir duruşu hak eder. Demek bu iki kavram için birer nüans daha var elimizde. Mecburiyet ve (ekserî) keyif…
Hâlâ aralarındaki en can alıcı ayrılığı konuşmadık..!
İnsan her hâl için bir potansiyel taşır. Toktur, acıkır; açtır, doyar. Mutludur, hüzünlenir; bedbahttır, neşe dolar. Zengindir, fakirleşir; yoksuldur, bahtı döner. Bir gün ev sahibidir, bir gün misafir. Bir an nefes alır, bir an gelir nefes verir. Son nefesi uğurlar. İnsanı söz sahibi, kıdemli, saygıdeğer yapan tüm koşullardan önce nefes alabiliyor olması gelir. İnsan nefes alırken parası vardır, sözü dinlenir. Son nefesi verdiğinle susarsın. Fikirlerin ve kavgaların da susar. Demek istediğim, bugün mülteci değilsen de bir gün olmayacağın anlamına gelmiyor! Hakeza bir turist de olabilirsin! İnsan, sınırlarını kendi belirlemediği ve öngöremediği potansiyellere sahiptir.
Hâl böyleyken, turist ve mülteciyi tüm his ve algılarda bu kadar farklı kılan en can alıcı alâmet-i fârika nedir?
Soru sorarak cevaba başlamak istiyorum. Tekraren dile getirdiğim turist ve mültecilerin ortak paydası, yaşadıkları yerin dışına çıkmaları değil mi? Bir başka adrese varmak üzere hareket etmeleri değil mi? Genellikle yanlarında bir yudum su ya da birkaç bavulla birlikte de olsa bir nesne bulunması da onları bir anlamda birbirine benzetmez mi? Ya da yolculukta, biraz ya da bir hayli yorulmaları bu kapsama girmez mi? Onları benzer kılan donelerden biri de yeni yerler ve insanlar görmeleri olabilir mi? Biraz zorlasak duyguları bile benzetemez miyiz? Bir ümit ediş hâli iki insan topluluğunda da yok mudur? Yenilik ümidi, mutlu olma ümidi, güzel bir zaman yaşamak ümidi…
İnsanı, bunca ortak paydada buluşan kavramların, bir o kadar birbirine zıt duygular yaratabiliyor olması dehşete düşürüyor. Bugün Suriyelilere nefret söylemleriyle somurtkan bir ev sahibi rolünü kesenler, o can alıcı fark yüzünden böyle davrandıklarının farkında mı bilmem… Ama ben o can alıcı farkın ne olduğunu söyleyeyim. Bir kısım ‘insan’ algısında mülteci ve turist arasındaki fark; para…
Belli bir gelir düzeyinin üstünde, iyi giyimli, geldiği yerlerde alışveriş yapabilecek potansiyelde her renk ve ırktan turisti güleç bir ifadeyle karşılayan ev sahibi, bu şartlara sahip olmayan ama yine misafir kabul edilebilecek bir mülteciyi istemiyor. Herhangi bir işletme sahibi, esnaf ve meslek erbabı olabilirsin. Harcama yapacak diye senin ülkene, şehrine, mahallene gelmesi adına her türlü fedakarlığı göze alırken iyi bir tüccar olabilirsin. Bunu yap zaten. Hem kendin, ailen ve mahallen adına yap hem de ülkenin gelişimi adına yap. Fakat iyi bir esnaf, iyi bir tüccar, iyi bir işletmeci, iyi bir ‘bilmem ne’ olmanın önemini, iyi bir insan olmak mevzubahis olduğunda da kaybetme. Bütün ‘ama’ları, ‘fakat’ları, ‘ölye değil bölye’leri, kısacası kendini haklı çıkarmak için kuracağın tüm –kreatif- cümleleri bir kenara bırak! İnsan, insana vicdanla insan olur. Mülteciyi senin gözünde eksik ve kusurlu yapan asıl neden; para… Sen bunu kendine itiraf etmekte zorlansan da bu böyle… Ne yazık ki bu seni iyi bir ‘her şey’ yapabilirse de; iyi bir insan olmaktan âlâ değildir.
Suriye politikasına ekleyeceklerin, söyleyeceklerin olabilir. Siyasî, toplumsal ve gelişimsel sürece artı ve eksilerini de dile getirmek en tabiî hakkın. Fakat buradan gitsinler demenin bazen ‘ölsünler!’ demekle pek farklı olmadığını da hesaba katmalısın. Turiste hoş geldin mülteciye güle güle derken bunun en can alıcı farkının ‘para’ olduğunu da aklının bir kenarında bulundurmalısın.
bu yazının tüm hakları muharrirahsen.com’a aittir.
One Reply to “MÜLTECİLER VE TURİSTLER”