Depremin Alt Anlamı
Şimdi… Yer hareketlerinin periyodik cetvelini falan bir kenara bırak! Sismolojinin, tektoniğin, jeolojinin bu ve benzer konularda -yığınla- cümlesi var zaten… Aç oku! Adaların, kıtaların, toprak parçalarının bilmem kaç milim hareket etmesi gerekirken bilmem kaç yıl bu enerjiyi biriktirip yüzyıllık hareketi bir-iki dakika içinde gerçekleştirmesi falan oldukça bilimsel olurdu. Net rakamlar versem, verebilsem! Ama verenler var; bul dinle! Çok merak ediyorsan! Şimdi ben depremle ilgili birkaç duygu durumundan bahsetmek istiyorum. Çokça ‘olan’ ve ‘olması gereken’ bazı hâller…
Düşün ki her gün belli zaman dilimlerinde aile ortamında, evindesin. Kimi anne-babasıyla… Kimi eşi ve çocuklarıyla… Kimi daha kalabalık kimi daha yalnız… Bunlar detay… Peki, her gün evde; neler ‘kesin’ ve neler ‘sürpriz’dir? Ben sana sürprizlerden bahsedeyim: Biraz can sıkıcı sürprizlerden… Mesela cam kırılır, ampul yanar, elektrik kesilir, ev kirlenir, bir şey(ler) bozulur vs. vs. Bu liste uzar gider… Peki kesin olan (Öyle sandığımız…) şeyler neler? Mesela durduğun, oturduğun zeminin varlığı ya da statik duruşu… Bak ne ilginçtir ki; zeminin zemin olarak kalması ve sabit durması çok olağandır. Hatta kesin gözüyle bakılır. Her gün eve girdiğinde yerinde bulacağından -neredeyse- emin olduğun tek şey; zemin, duvar gibi yapı unsurlarının hareketsiz ve güçlü duruşu… Bir gün mutfakta, koridorda, salonda, odada; her zamanki güven ve benlik duygusuyla yere ayaklarını basarken bir bakıyorsun; zemin ayaklarından kayıp gidiyor. Fesüphanallah!.. Nasıl yani? Dehşet verici bir durum bu!.. Zemin canım! Bildiğin parkeli, halılı zemin… Ya da bildiğin taş toprak… O koca binalar… Sabit, kararlı ve güvenli… Değilmiş! İşte depremin en ürkütücü yanı -evlerimiz başımıza yıkılmasa dahi- güven duygusunu alıp götürmesi… O mıh gibi yere çakılmış zemin, artık seni üzerinde güvenle taşımıyor…Ve sen bu durumla tanıştığında ‘endişe’ ile baş başa kalıyorsun.
Nasıl bir güç ama! Şimdi boş laflarla işin bilimsel yanını konuşmak, çok estetik kaygılı bir tutum olurdu. Bilimsel ve boş… Nasıl bu iki kavramı yan yana getirdim? Şöyle açıklayayım: Senin bilim dediğin; hayatımızın olmazsa olmazı ve en gerekli yapı taşlarından biri… Fakat deprem gibi konularda da oldukça yetersiz olduğunu kabul etmek gerek! Deprem uzmanları şeyi biliyorlar mesela!.. Çıkıp diyorlar ya (zemin kaydıktan biraz sonra), neydi ya? Hani deprem uzmanları tarafından her deprem sonrası söylenen bilimsel cümle… Hatırladın mı? Hıh! Ben hatırladım. Cümle tamı tamına şöyleydi: ‘’Deprem oldu!’’ Çok enteresan bir bilgidir mesela bu…
He bir de şurada oldu, burada oldu, şu derinlikte oldu, şurada bekliyorduk da burada oldu, şu şiddette oldu, şu fay sisteminde(?) oldu (onu da her zaman tam olarak bilemiyorlar ya…) vb. Yani bu cümleleri istediğin kadar çoğaltabilirsin. Sonuç olarak cümle şöyle tamamlanıyor: ‘’…………………………………………………………………………………………………………… ………………………………………………………………………………………………………………… oldu!’’
Hülasa; ‘olanlar’ duyu organlarına Allah’ın bahşettiği bir ilimdir. ‘Olacaklar’ yaratılanın sınırlarını aşan Yaradan’ın muktedir olduğu sınırsız ilimdir.
Depreme dayanıklı evler yapılmalı (Elbette). Deprem sırasında nasıl hareket edilmesi gerektiği ya da olası yaralanmalarda ilk yardım uygulamasının nasıl olacağı bilinmeli (Şüphesiz). Deprem uzmanları; daha fazla bilgiye ulaşabilmek adına tüm bilimsel pratikleri ve analizleri her geçen gün geliştirmeli (Bilimsel). Şehir planlamaları bu öngörü üzerine kurgulanmalı, her şeyde olduğu gibi binalarda da en dayanıklı ve güçlü malzemeler kullanılmalı (Su götürmez…). Olası durumlarda saklanacak bir bölge önceden tespit edilmeli (Akıllıca…). Binalar daha az katlı tasarlanmalı vb. vb. Bunların hepsi ‘muhakkak’ yapılmalı. Herkes üzerine düşeni almalı!
Ama şimdi biraz farklı yönlerini konuşmak istiyorum. Üzerinde yaşadığımız yerküre, güçlü bir devinimle yeryüzündeki tüm varlığı yerle bir edecek bir potansiyele sahip… Âyet-i Kerîme’de ne diyordu Yaradan:
Zilzâl Sûresi; Âyet 1:
‘’Yer müthiş bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman’’
Başka bir tefsirde de şöyle der:
‘’Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı zaman’’
Sûrenin devamında da: ‘’O gün yer bütün haberlerini verir’’ der. Bir başka tefsirde ‘’O gün yer bütün sırlarını fısıldar’’ diye geçer. TDV’nin İslâm Ansiklopedisi’nde de bu sûreden bahsederken şu cümle yer alır:
‘’Zilzâl sûresi yerin büyük bir sarsıntı ile sarsılacağı ve içindeki ağırlıkları (eskāl) dışarıya atacağı günü hatırlatılmakla başlar.’’
Yani yer küresi bütün haberleri veriyor. Bu sûre bize; yerin fısıltısını da ifade ediyor. Esasen burada kıyametten bahsediliyor. Fakat kıyametin bir sarsıntıyla olması, depremin yarattığı, hayranlıkla karışık korku hissiyatını da anlamlandırıyor aslında…
Sûrede ayrıca yine farklı tefsirlerle şöyle bir kelâm da geçmektedir. İnsanların bu heybetli durum karşısında; ‘’Arzın bu hâli nedir?’’ ya da yerin sarsılmasındaki şiddete şaşırarak: ‘’Ona ne oluyor?’’ diyeceği mealen aktarılır. Bir hayret duygusundan, korkudan ve acziyetten bahsettiği apaçık! Sen Allah’ın kendi sıfatlarıyla şereflendirdiği bir varlıkken dünya üzerinde sayısız ilim ve bilimle pek çok şeyden haberdar olabilirsin. Fakat hâlâ bana yerin ne zaman sarsılacağını söyleyemiyorsan orada dur! Gerçek ilim sahibine, ilmin yaratıcısına dön! O sana Kur’an’da diyor ki; kıyamet bir yer sarsıntısıyla gelecek ve yer, içinde ne varsa dışarı atacak’ Fesüphanallah!
İşte bizim deprem dediğimiz de kıyametin hem bir alameti hem de bir benzeri… Minimal bir benzeri…
Yine depremi bu kadar dehşet verici yapan; çok büyük bir alanda çok fazla kişiye etki ediyor olması… Bir yerde bir bina çöktüğünde kimse bu kadar etkilenmiyor, olayı bizzat yaşayanlar ve yakın çevreleri dışında… Ama deprem bir gürültü ve sarsıntıyla gelip kilometrelerce genişlikte bir etki alanı yaratıyor. Devasa bir şey… Durup dururken… Daha dün yere, zemine sağlam ve kibirli bir edayla basıyorken biz… Bugün (deprem olduktan sonra) yere basarken biliyorsun ki yer de gidebilir bir anda… Zemin de, toprak da, koca koca taş kütleler de…
Elbette son derece ürpertici, korku uyandırıcı bir olay! Allah kimsenin evini yuvasını başına yıkmasın! Kimseyi yıkılmış bir kütle altında çaresiz bekleyişlerde bırakmasın. Ya da sevdiklerinin enkaz altında kaldığı ve kendisinin durağan zemine basarken yaşadığı o biçare hâlde bırakmasın Yaradan… Bu durumu yaşayanlara da Allah sabırlar versin! Dertli gönüllerine bir serinlik nasip etsin. İnşallah! Ve bunun gibi afet ve felaketlerden uzak tutsun herkesi… Başa gelince de sabrını ecrini nasip etsin… Amin…
Tüm bunların ardında başka bir duygu daha yok mu? Hayranlık!
Nasıl güçlü bir ses ve harekettir bu Ya Rab? Allah’ın gücü, sanatı evrendeki her şeyde elbette zahir vaziyette… Fakat bir de böyle korktuğumuz bazı durumlar var ki; deprem bu olaylar arasında insanın -deyim yerindeyse- en çıplak kaldığı alan. Hareket etmek, kaçmak, durdurmak gibi eylemlerin tükendiği bir an. Deneyebiliriz elbette… Ama sonucunu bilemiyoruz. Deprem, Yaradan’ın kudretini, hikmetini hatırlatıyor olmalı! Bu, korkunun devamında bir hayranlık duygusuna da sevk ediyor insanı…
bu yazının tüm hakları muharrirahsen.com’a aittir.