
- Yalanı; ispat edilemez bir düzlemde, anlaşılmasını umursamayıp sadece sana geri dönüşü olamayacağının verdiği galibiyet duygusuyla ve yüzünde bir nebze kızarma olmadan, tekraren ve sıkılmadan söylüyorsan,
- Çıkarına münasip her davranış için zekânın ve deneyimlerin kazandırdığı kamuflaj, tezyin, güzelleme ve benzeri kabiliyetlerinle; birinin/birilerinin canına, malına ve sahip olduğu manevî âleme zarar vermek ihtimalini bir an bile düşünmüyorsan,
- Kalp kırmanın, gönül incitmenin, birinin içinde dert olmanın; insanın ve insanlığın ölümü kadar ciddi bir suç olduğu gerçeğine riayet etmiyorsan,
- Yaratılmışın imkânlarından nemalanmak arzuuyla, Yaradan’ın rahmetinden mahrum kalmanın meydana getirdiği tozlanmış ve küflenmiş kalp odalarında manevî bir temizlik kaygısını taşımıyorsan,
- Suyunu susayana, aşını acıkana, kapını yolda kalana sunmuyorsan,
- Yapmamak (menfî bir hareketi) imkânına sahip olduğun hâlde sadece egonu bir anlık tatmin edebilmek hevesine kapılarak yapıyor ve bu süreçte yaktığın, yıktığın dostlukların, gönüllerin; kaybettiğin duaların yasını başka bir zamana öteliyorsan,
- Sana, ailene, dostuna, komşuna veya sevdiğin herhangi bir insana en ufak bir pozitif yanı olmayacağını bildiğin hâlde; benlik ve karar verme, onu hayata geçirme yetkisinin verdiği büyüklük duygusu ile hayatını idame ettiriyorsan,
- Para, mal, mülk, kıymet, değer, saygınlık, hayranlık, beğeni, takdir, teşekkür, tebrik, makam, mevki vb. elde edebilmek umuduyla; erdem, ahlâk, namus, şeref, insanlık, iman gibi hayatî öneme sahip sıfatların kaybına üzülmüyorsan,
- Hak yememek, mağdur etmemek, harama düşmemek için detayda ve özverili bir şekilde irdeleme zahmetine girmiyor; önüne çıkan her olguda, kolay ve kazançlı olabilecek aykırı yollara sapıyorsan,
- Yeri geldiğinde vazgeçmenin kulak arkası edilemez bir gereklilik; yeri geldiğinde sabretmenin yakıcı ama hidayet vesilesi bir süreç olabileceğini fark etmiyor ya da fark edip de uygulamıyorsan,
- Dinî ve millî kaygıların, bir insanın tüm fiziksel ve ruhani durumunda en geniş hacimli yeri kapladığını bilip bu uğurda bir şeylerden vazgeçmiyor, bir şeyleri yapmıyor ve bir şeyleri vermiyorsan,
- Seni Yaradan’a, seni dünyaya getirene, sana bir şey öğretene, kalbine üfleyene; müşkülünü kolaya, gözyaşını umuda, dikenini güle, acını teselliye çevirene dualarında yer verecek kadar şükran duymuyorsan,
- Küsmeye, kızmaya, gücenmeye, eleştirmeye, hor görmeye, terk etmeye envaiçeşit bahane üretiyorsan,
- Affetmeye, kusuru örtmeye, ayıbı pas geçmeye, sevgiyle öğüt vermeye, incitmeden düzeltmeye tahammül etmiyorsan,
- Kendi kusurlarını yansıtan gönül aynasına, tüm objektif ve gerçekçi düşünce kanallarını kullanarak bakmıyor ve kusurunun, eksiğinin verebileceği zarar ihtimallerini göz ardı ediyorsan,
- Bir insan düştüğünde, bir kedi acıktığında, bir kuş hastalandığında, bir ağaç kuruduğunda, bir ocak söndüğünde, bir yürek yandığında -sadece göz ucuyla değil- tüm manevî ikliminle, tüm dünyevî kabiliyetlerinle ve yalnızca Allah rızası için dönüp de bakmıyorsan,
- Sırf farklı düşünüyor, farklı inanıyor, farklı yaşıyor, farklı biliyor, farklı hissediyor, farklı giyiniyor, farklı seviyor diye; insana insan gibi muamele görme, senden görüp bir günahını/kabahatini düzeltebilme, seninle karşı fikir ve inançların da değerini keşfedebilme müjdesini çok görüyorsan,
- Bu hikmetli âlemin hikmetlerini, kusurlarıyla birlikte insanın cevherini, kalın duvarların ardına saklanmış kalbin sevgisini, yanlışlar içinde doğruyu arayan gönülleri, imkânsızlıklar ortasında lütuflara hevesli ruhları; katı görünenin naifliğini, suçlu görünenin masumiyetini, kötü zannettiğinin merhametini görebilmek, duyabilmek ve hakkını teslim edebilmek gayretini; çıkarına hizmet eden bedenin ve aklın zahmetine sunmuyorsan,
- Bu dünyada bir secdelik zamanın, bir lokmalık infakın, bir çıkarsız ihsanın, bir tövbelik yakarın bulunmuyorsa,
- Kimse görmüyor, duymuyor, fark etmiyor, alkışlamıyor ve karşılığını vermiyorken çare olamıyorsan,
- İmanda, ibadette, dünya işlerinde, sanatta ve beceride senden iyi olduğunu düşündüğün kişiye haset yerine hayır duanla eşlik etmiyorsan,
- Saklı gizli yapılanın, duyulmadan işlenenin, görülmeden gizlenenin de insanın haysiyetine zarar verebilecek bir niteliğe sahip olduğuna aklın ermiyorsa,
- Helali istiyorken (bazen) madden kaybetmeyi, sevgiyi istiyorken mücadele etmeyi, ibadeti istiyorken sebat etmeyi, rahmeti istiyorken sakınmayı, kavuşmak istiyorken beklemeyi, sevilmek istiyorken gönül vermeyi bilmiyorsan,
- Başarıyı, fedakârlığı, iyiliği, güzelliği, kazancı kendinden biliyor; tüm bunlara sahip olmakla, kendi yetkinliğinle övünüyor ve bunların büyük bir şükür ve zekat sebebi olduğuna inanmıyorsan,
- Annene-babana, kardeşine, eşine, dostuna, komşuna, esnafına, yolda karşılaştığın herhangi bir insana, hocana, akrabana, çocuğuna, çocuklara, hayvanlara, toprağa, vatana, vatandaşa, farklı ırklara – milletlere göstereceğin saygıyı kibrinde yok ediyor ve tüm yaratılmışa hürmetle yaklaşmayı ibadetten saymıyorsan,
- Bu âlemde yanlıma riski en yüksek olan varlığın bizzat kendin (insan) olabileceğini hesaba katmadan, ilahî kaideler dışında kalan fikir ve yargılarına ölümüne bağlanıyor ve hiçbir eleştiri/düzeltme kabul etmeden kendine ve fikrine farz muamelesi yapıyorsan,
- Bir karara, yargıya, suçlamaya, ithama, düşmanlığa, kine ve küfre başvurmadan önce öğrenmek, anlamak, yanılma riskini göz önünde bulundurmak tevazusuna başvurmuyorsan,
- Benlik duygunu hiçliğe, yokluk kaygını ilahî varlığa, özlemlerini, dualarını, arzularını hayırlı vakitlere teslim etmiyorsan,
- Güzeli takdir ederken hasetinden duraksıyor, çirkini düzeltmeye kalkarken büyüklük taslıyorsan,
- Yaptıklarına, elde ettiklerine, başardıklarına yaratmışsın gibi tapılmasını bekliyor; yaptırana, elde ettirene, başarmanı olanaklı kılana (Allah’a) secde etmiyorsan,
- Gönül kırdığında almıyor, aman beklendiğinide elini uzatmıyor, af dilendiğinde affetmiyor; zamanını, aklını, çabanı ve merhametini muhtaç olana bağışlamıyorsan,
- Bildim deyip öğrenmiyor, duydum deyip araştırmıyor, aklım var deyip akıl danışmıyorsan,
- Söyleneni söyletenden, verileni verdirenden, olanı ‘Ol Diyen’den bilmiyorsan,
- Derde düşünce, elin daralınca, kalbin incinince, için sıkılınca, beklediğin gelmeyince, uğraştığın olmayınca insanlara sevgini, Allah’a ibadetini terk ediyorsan,
- Bilgini, ilmini, mahzar olduğun güzellikleri yazmıyor, anlatmıyor, söylemiyor ve öğretmiyorsan,
KAYBEDERSİN!
(Devam Edecek…)
AHSEN İLHAN
Her bir madde tüm samimiyetimizle okunmalı. Uzun uzun düşünmeli ve nihayetinde özeleştiri yapmalıyız. ve kayıplarımızın azalmasına vesile olsun. Kaleminize sağlık efendim…
BeğenLiked by 1 kişi
Yazdığım maddelere söylediğiniz gibi yaklaşmayı kendime de görev biliyor ve teşekkür ediyorum efendim! 🙂
BeğenBeğen